Siyaset kulisleri son günlerde ciddi bir iç çatlağın sinyallerini veriyor. AK Parti bünyesinden ayrılarak, DEVA Partisi’ni kuran Ali Babacan ve Gelecek Partisi’ni kuran Ahmet Davutoğlu isimleri yeniden partiyle ilişkilendiriliyor. İçerden sızan değerlendirmelere göre bu durum partinin stratejik dengeleri açısından sıkıntılı olarak görülüyor: “Gidenler tekrar kazanılmaya çalışılırken içeride mücadele edenler ödüllendirilmediği hissini yaşıyor.”
Parti içindeki kaynakların aktardığına göre, “Her kriz döneminde aynı isimlerin yeniden sahneye gelmesi doğru değil” yaklaşımı hâkim. Özellikle Babacan ve Davutoğlu gibi partinin eski üst düzey yöneticileriyle yeniden temas kurulması çabaları, parti tabanında ve aktif yönetim kademelerinde hoş karşılanmıyor. Bu isimlerin partinin dışına çıkıp yeni oluşumlara yönelmesinin ardından şimdi yeniden hatırlanması, “yerinde kalanlar neden eşit şekilde ileriye itilmiyor?” sorusunun gündeme gelmesine yol açıyor.
Kulislere göre şu önemli noktalar ön plana çıkıyor:
Parti içinde “gidenlerin yeniden değerlendirilmesi, içeride sadakatle kalıp mücadele edenlerin ise göz ardı edilmesi” yönünde bir his oluşmuş durumda. Bu durum, örgüt yapılanmasında moral bozukluğu ve aidiyet hissinde erozyon yaratabilir.
Ahmet Davutoğlu döneminde parti içi temayül yoklamalarında isimlerin yükseltilmesinden ziyade belirli isimlerin tercih edilmesine dair tartışmalar bugünden yeniden gündeme geliyor. Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde bazı bölgesel yapılanmaların dışlandığı ve partinin merkezi ayağının öne çıkarıldığı iddiaları dolaşıyor.
Ali Babacan cephesinde ise, eski ekonomiden sorumlu bakan olarak kurduğu DEVA Partisi’nin ülke genelinde “yüzde 1” düzeyinde destek bulduğu; ancak siyasi etkisini yeniden AK Parti ile birleştirme çabasının parti içinde “koruma kalkanı arayışı” olarak algılandığı öne sürülüyor.
İktidar partisinin yapılanmasında yeni seçim sürecine girilirken “güçlü yönetim kadrolarının hatırı için geri dönme” stratejisinin mi yoksa tabanla kurulan bağların korunmasına yönelik mi bir yol izlendiği konusunda iç ve dış gözlemciler arasında görüş ayrılığı oluşmuş durumda.
Bu veriler ışığında, AK Parti’nin hem iç dinamiklerinde hem de seçim stratejisinde önemli testlerle karşı karşıya olduğu görülüyor. Parti yönetimi için kilit soru şu: “Geçmişin yüksek profilli yönetim isimleri ile yeniden çalışmak mı, yoksa yeni nesil ve içeride mücadele edenleri ön plana çıkarmak mı daha doğru?”
Siyaset çevrelerinin değerlendirmesine göre, içeride kalıp sözcüklerle değil fiili çalışmalarla varlık gösteren isimlerin göz ardı edilmesi durumda, partide “sadakatin ödüllendirilmediği” algısı yaygınlaşabilir. Bu da seçim sürecinde motivasyon sorunlarına yol açabilir. Öte yandan, dışarı çıkan isimlerin yeniden “ödüllendirilmesi” yönündeki girişimler, genç siyasetçiler ile taban arasında adaletsizlik duygusunu tetikleyebilir.
Sonuç olarak, AK Parti’nin önümüzdeki dönemde “yeniden birleşim ya da ‘geriye dönük katkı değerlendirmesi’” sürecini nasıl yöneteceği merakla izleniyor. Parti içinde ve kamuoyunda hissedilen bu iç kriz hissiyatı, stratejik iletişimle doğru yönetilmediği takdirde partinin içsel motivasyonunu ve halk nezdindeki imajını etkileyebilir.
